CİĞER KEBÂBI
Komşusundan birkaçı, Hazret-i “Ebû Bekr“in,
Hânesinin önünden geçerken sabahleyin,
“Ciğer kebâp” kokusu duydular o hâneden.
Bu kokuyu alınca, düşündüler ki hemen:
“Bu, bir kebâp kokusu, demek ki Ebû Bekir,
Evde, ciğer kebâbı pişirmiş yemektedir.”
Derhâl Resûlullahın hânesine geldiler.
Olanları anlatıp, haberdâr eylediler.
Dediler: (Ey Allahın sevgili Peygamberi!
Ebû Bekir, evinde “kebâp” yapmış ciğeri,
Kendisi yalnız yer de, bize hiç haber vermez.
O “ciğer kebâbı“ndan, bize de ikrâm etmez.
Böyle yapmamalıydı, darıldık ona biraz.
Geldik ki, bu durumu eyliyelim size arz.)
İltifât eylemedi Resûlullah buna pek.
Buyurdu ki: (Bu işte, yanlışlık olsa gerek.
Yalnız yemez evinde, o, ciğer kebâbını.
Kebâp yiyecek olsa, gözetir ahbâbını.
Ebû Bekir hakkında, böyle düşünmeyiniz.
Muhakkak bir şey vardır sizin bilmediğiniz.
Yine kebâp kokusu duyarsanız evinden,
Haber verin, birlikte gidelim ona hemen.)
Bir gün haber verdiler Resûlullaha yine.
Gittiler hep birlikte, “Ebû Bekr“in evine.
“Koku” vardı ve lâkin, “kebâb”ı görmediler.
Durumu görünce de, taaccüb eylediler.
Peygamber Efendimiz, sordu: (Yâ Ebâ Bekir!
Evde kebâp pişirip yermişsin, öyle midir?
Şimdi sana geldik ki, durum nedir, bilelim.
Ve bu işin aslını, zâtından öğrenelim.)
Ebû Bekr, hayret edip, verdi ki şu cevâbı:
(Ama ben hiç yemedim, evde ciğer kebâbı:
Evde kebâp kokusu var ise, bu, doğrudur.
Bu, kendi ciğerimin kavrulmuş kokusudur.)
Ona suâl etti ki, Resûlullah bu sefer:
(Nasıl pişip kavruldu ciğerin yâ Ebâ Bekr?)
Dedi: (Yâ Resûlallah, bu dîni cenâb-ı Hak,
Bana da nasîb etti, hem de “eshâb” yaparak.
Ayrıca “dost” eyledi, beni Resûlullaha.
Dünyâda, bundan büyük bir “nîmet” olmaz daha.
Yapamazsam bu “büyük nîmet“in ben şükrünü,
Ne olur sonra hâlim ölünce mahşer günü?
“Bu nîmetin şükrünü nasıl edâ ederim?“
Diye çok düşünmekten, “kebâb” oldu ciğerim.
Evet, ciğer kokusu, yayılsa da evimden,
Bu koku yayılıyor, kavrulan ciğerimden.)
İşin hakîkatini, komşular öğrenince,
Çok özür dilediler kendisinden hemence.