NİÇİN ÜZÜLÜYORSUN?
Hatîce vâlidemiz, Resûlle “Sözlü” iken,
Şöyle haber gönderdi kendisine gizliden:
(Etrâftan diyorlar ki, “Sen bu zenginliğinle,
Nasıl evleniyorsun, öyle fakîr biriyle?”
Bu dedikoduları, etmek için bertarâf,
“Çeyiz” diye, az bir şey gönder de, olmasın lâf.
Ben, o gelen şeyleri, çoğaltıp bendekiyle,
Herkese gösteririm, “Senden gelen mal” diye.)
Peygamber Efendimiz, alınca bu haberi,
Bu dedikodulardan, mahzûn oldu kalpleri.
Zîrâ göndermek için, Hazret-i Hatîce’ye,
Hiç de mâlik değildi, az bile bir akçeye.
“Kimden ödünç alayım?” diye düşünür iken,
Hazret-i “Ebû Bekir” aklına geldi birden.
Ve onun dükkânına yürüdü bir an önce.
Kapıda karşıladı, o, “Resûl”ü görünce.
Ve şöyle arz etti ki: (Bir şey mi üzdü sizi?
Düşünceli görürüm zîrâ hazretinizi.)
Buyurdu: (Yâ Ebâ Bekr, bugün ben Hatîce’ye,
Göndermem gerekiyor birşeyler çeyiz diye.)
O dedi: (Bu iş kolay, niçin üzülüyorsun?
Benim ne malım varsa, yoluna fedâ olsun.
Az önce haber aldım, bir “kervan”ım gelecek,
Şam’a göndermiş idim, şimdi şehre girecek.
Tam “yetmiş deve” olup, yüklüdür çok mal ile.
O kervan sizin olsun, hem bütün mallariyle.
Kervanı, Hatîce’ye gönder çeyiz olarak.
Yeter ki kalbinize, toz konmasın en ufak.)
O esnâda, kervan da göründü uzaklardan.
Dedi: (Bakın göründü, geliyor işte kervan.)
Durdurdu daha sonra, o gelen kervanını.
Ve “ipek kumaşlar”la, donattı her yanını.
Hem görmeleri için, bunu cümle halkın da,
Dolaştırdı kervanı, Mekke sokaklarında.
Mekke halkı görünce, yetmiş yüklü deveyi,
Dediler: (Hiç görmedik, böyle çok hediyeyi.)
Nihâyet geldi kervan Hatîce’nin evine.
Onu kıskananların, ateş düştü kalbine.
Böylece, sâyesinde Hazret-i “Ebû Bekr”in,
Râhatladı kalpleri, Hazret-i Peygamberin.
Hazret-i Ömer dahî, ediyor ki rivâyet:
Hazret-i “Ebû Bekr”i, bir gün ettim ziyâret.
Tutmuş ovalıyordu, bir eliyle “dil”ini,
Suâl ettim kendinden bu işin hikmetini.
Dilini göstererek, dedi ki: (Ey kardeşim!
Beni, çok zararlara uğrattı işbu dilim.)
Hazret-i Ebû Bekir, bilhassa bundan sebep,
Bir “Taş” bulundururdu dilinin altında hep.