Kötü Ahlak ve İlaçları
Nefs, harâmdan beslenir. Çâresi iyi arkadaşlar. Alllahü teâlânın sevgili kullarının, islâm âlimlerinin kitâplarını okumasıdır. Hidâyeti veren cenâb-ı Hakdır. Biz sadece duâ ederiz, sebeplere yapışırız. Karşı tarafta gayret söz konusu olmadı ise, Allahü teâlâ da duâmızı kabul etmedi ise, yapılacak bir şey söz konusu değildir. Bizim vazîfemiz duâ etmeye devam etmek, bir gün gelir belki cenâb-ı Hak hidâyet nasîb eder.
Önce istiğfara devam edeceğiz. Bundan kurtulmak için dua edeceğiz. Bir de İslam Âhlakı ve Mektubatı Rabbani kitaplarını çok okuyacağız. Böyle yaparsak inşâallahü teâlâ kötü huylarımızdan kurtuluruz.
Nefslere uyulunca, isterse can ciğer kardeş olunsun. Menfeatler olduğu zamân vuruşma başlıyor. Görüşmenizi rolantiye alın, yanî mesâfeli olun.
Açık ve net olmalıdır. Gıybet etmemesini söylemelidir.
Belli bir yaşa geldikten sonra zaten evlâdın babaya tesîri mümkün değildir. Din terbiyesi görmedi ise ne yapacak ki? Bilgi yoksa, olacağı budur. Sabretmekten başka bir şey elden gelmez. İstigfâra devam edeceksiniz. Dîne, îmâna sövmediği müddetçe bu sövmelerinin nikâhına bir zararı olmaz.
Onu düzeltecek hâliniz yok. (Yâ Rabbî! Hidâyet nasîb et, tevbe nasîb et) diye dua etmeniz lâzımdır. Eğer bir kimse kendisini düzeltmeyi murad ederse, Allahü teâlâ ona kolaylık ihsân eder ve netice itibâriyle o hatalarını, o günâhlarını düzeltir, tevbe istiğfar eder, tertemiz olur.
Dînimizde ye's harâmdır. Bir kimse, böyle bir sıkıntıya düştüğü zaman istigfâra devam etmelidir. Ne yapıp yapıp, kul haklarını ödemelidir. Kul hakkı yoksa, îmânın hâtırına cenâb-ı Hak günâhların hepsini silebilir. Emîn olmak da harâmdır. Kul, tövbeden vazgeçmedikçe, Allahü teâlâ affetmeye devam eder. Böyle bir Rabbimiz var. Allahü teâlâ kendini tanıtırken, (Erhamerrâhimîn) diye tanıtmış, merhametlilerin en merhametlisi. Ümîdsiz olmamalı, Allahü teâlânın sevdiklerini vesîle ederek devam etmelidir. Allahü teâlâ, inşâallahü teâlâ hakîki mânada tövbe nasib eder.
Câiz değildir. Tecessüs [başkalarının gizli şeylerini araştırmak] harâmdır. Kadı değilsiniz, hakim değilsiniz, niye araştırıyorsunuz ki? Bir fitneye sebebiyyet vermiştir, o hâdise sadece o şahısla kalmamıştır, bir çok âileyi ilgilendirir, o zaman herkesin karar kılabileceği, emin bir kimsenin başkanlığında bu iş yapılır, ortaya çıkartılır, çıkan hükme de rızâ gösterilir.
Bu iyiye alâmetdir. Cenâb-ı Hakkın lütf ve ihsânıdır. Ya'nî günâhlar, kalbinde îmânı olan kimseyi sıkar. Kalbinde îmânı olmayan bir kimse de, îmânı olanların yanına gelmiş olsa, orada bu sefer de onun kalbi sıkılır.
Kendiniz amir konumunda değilseniz ve normal statü içerisinde yapıyorsanız, getirilenleri almanız ve yemeniz caizdir. İş yapıldıktan sonra getiriliyorsa, o teşekkür için getirilmiştir. Ama iş yapmadan önce getiriliyorsa, o rüşvettir. Ona dokunmamalıdır. Yani baklava getirenle, getirmeyenin bir olması, işlerin aynı yapılması lâzımdır.
Müslümânın müslümâna, üç güne kadar dargın durmasına izin verilmiştir. Üç günden sonra dargın durma devam ederse günâh başlar. Allahü teâlâ yarattığını iyi biliyor. Bir müslümânın üç gün içerisinde iyi düşünmesi lâzımdır. Dînimizde yalan söylemek câiz değildir, ama iki dargın kimsenin arasını bulabilmek için söylenebiliyor. İlk defa gelip de barışan kimse, günâhdan kurtuluyor. Öbürü barışmak istemezse o devam ediyor.
Bu dertle, hepimiz dertliyiz. Bunu anlamak, idrâk etmek ve bunun da kibir olduğunu bilebilmek çok büyük ni'metdir. Nefs imâna gelmedikçe, bundan kurtulmamız mümkün değildir. Ama kalbe gelen kötü düşünce, yapılmadıkça veyâ söylenmedikçe, bundan mesûl olunmuyor. Çâre, sâlih kimselerle görüşeceğiz. Hakîkat Kitâbevinin yayınlarından, (Menâkıb-i Çihâr yâr-ı güzîn) kitâbında, (Hulefâ-i râşidîn) ve diğer Eshâb-ı kirâmdan bazılarının hayatları var. (Şevâhid-ün-Nübüvve) kitâbında, Peygamber efendimizin ve Eshâb-ı kirâm efendilerimizden bazılarının hayatları var. (Eshâb-ı kirâm) kitâbı sonunda ve (Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye)de de var. Eğer Türkiye gazetesine abone isek, [ki abone olmalı ve desteklemeli] vermiş olduğu Evliyâlar ansiklopedisi var. Bunları okuyunca, sâlihlerle beraberiz, kurtuluruz. Allahü teâlâ nasib eder, nefs de imân ederse, temelli kurtuluş olur.
Şeytandan da, nefisten de gelebilir. Hatta Muhammed aleyhisselâmın ümmetine Allahü teâlâ ihsan olarak hatrından geçen kötü düşüncelerden sorumlu tutmuyor. Buna mukabil, iyi şeyler düşünürse, onlara sevap yazıyor.
Bu iftirası o şahsa gitti ise, kul hakkı tahakkuk eder. Bizzat gidilecek ve helalleşilecek.
Kibir alâmeti olduğu, uygun olmadığı hadîs-i şerîfde de geçiyor. Detay bilgi anlatılırken, meselâ tarladan çalışan biri yorulup, beli ağrıyan, elini beline attığında, bunun kimseye kibirlenecek durumu yoktur. Kibir olursa, men edilmiştir.
Türkiyede refah seviyesi yükselince, geçmiş unutuldu. Çok enterasan bir varlığız. Hemen elimize birazcık imkânlar geçiverince, daha önceki hâlimizi unutuyoruz. Unutunca da, artık ölçü kantar falan kalmıyor. Bu çoğrafya üzerinde kıtlıklar yaşandı. Eğer biz azıtırsak, cenâb-ı Hakkın verdiği nimetlerin kadir ve kıymetini bilmezsek, cenâb-ı Hak bunu elimizden alır.
Sizin sorduğunuz şekilde yapmak, isrâf olur. Bunları çöpe atmaktansa, olmayanlara ulaştırmalıdır. Elbiseyi, ev eşyasını.. ne ise, bunlardan deforme olmuş olanları, kullanabilecek yere verilirse, isrâf olmaz.
Bu gün alt yapı göçmüş, elimizdeki imkânlar çok geniş, dolayısıyla elimizdekine de kanat etmiyoruz, bir başkasınınkine bakıyoruz. Bunun sonu yok ki.
Biz elimizden geldiği kadar kullanabilenlere vereceğiz ve dînimizin yasak ettiği o isrâf günâhından kendimizi kurtarmaya çalışacağız.
Hayır, vaz geçmeyeceksiniz, yapacaksınız. Nefs zaten onu söyler. Bununla övünmedikçe hiçbir şey olmaz. Niyetin bozuk olduğunu anlayınca hemen düzeltiriz ve yapmaya da düzeltiriz.
Tehdit edeceğine, anasına baksa ya? Bir gün onun da düşeceği durum aynen o. Allahü teâlâ herkesin önüne bir fırsat çıkartır. İbâdet eder, etmez. Anasına bakar, bakmaz. Evlâdına terbiye verir, vermez. Komşuları ile hoş geçinir veyâ hoş geçinmez. Zulmeder veyâ mazlum konumuna düşer. Herkes bir tercihte bulunacak. Ama herkes de bunun bedelini ödeyecek. Siz elinizden geldiği kadar bunu yapar, sabreder ve duâ da ederseniz, cenâb-ı Hak, inşâallahü teâlâ karşılığını bol bol ihsân eder.
Şimdi evlâd anasına bile tahammül edemiyor. Niye, dinden uzaklaşıldı. Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri talebelerine anlatırken, bir daire çizmişler. Bu daire İslâmiyyetdir. Bu dairenin içinde hiçbir mazarrat yoktur. Yani zarar, ziyân, hastalık, üzüntü bu dairenin içerisinde yoktur. Burada huzur ve saâdet vardır. Ama bu dairenin dışında da hiçbir saâdet, huzur yoktur. Bütün mazarratlar, kötülükler bu dairenin dışındadır. Yani İslâmiyyete uyan rahat eder. Siz sabrederseniz bunun mükâfatı fazla olur. Ama onu dillendirir, herkese anlatırsanız ecri gider.
Olmamasına şaşılır. İyilik eden, karşılığını görecektir.
Yok. Kibirle mücadele vardır. Çünkü nefsden kaynaklanan bir özelliktir. Hemen dua okumak suretiyle gitmez. Önce kibrin ne olduğunu anlamak gerekir. Bunun için de Hakîkat Kitâbevinin yayınlamış olduğu (İslâm Ahlâkı)nda kibir bahsi var. Defalarca okumalıdır. Orada tedâvileri bildiriliyor.
Nefis Allahü teâlânın düşmanıdır. Ehl-i sünnet âlimlerinin hayatları ve kitapları okunursa bunu kontrol altında tutarız. Allahü teâlâ herkesden nefsinin îmân etmesini istememiş. Ama cenâb-ı Hak sûretini de kabul ediyor.
Her şey zıddı ile tedâvi olur. Hakîkat Kitâbevi yayınlarından (İslâm Ahlâkı) kitâbında kırk tâne kötü huy anlatılıyor. Tedâvi yolları da bildirilmiş. Hased edilen kimseye hediye götürülür, duâ edilir. Böylece kurtulmak mümkün olur.
Erkeğin erkekle cinsi münasebetidir. Erkeğin kadına arkadan yaklaşmasına da livâta deniyor. Haramdır, çok büyük günâhdır. Lût kavminin pis işi diye geçiyor.
Bunu ancak, mürşid-i kâmiller, yüksek derecedeki insanlar ayırabilir. Nefsi, kalbi iyi tanıyorlar. Bir kimse, bir suç işlediği zaman, ölçülü bir şekilde onu ikâz etmek, önüne koymak, nefs kırmaktır. Dangalak, salak, aptal.. diye söylenirse nefsi kırılmaz. İçinde ona karşı beslemiş oldukları söylenmiş olur. Nefsini kırmak, (Bu yanlıştır, bunun cezâsı da budur) demektir. Bu, nefsine ağır gelir. Diğer türlü kalb kırılır, böyle bir yetki verilmemiştir. Hakâret ederek hareket etmek yanlış olur.
Nefsi dizginlemenin formülünü bildirmişler. Nefs ölmez. Nefs bir mahlûktur, kötülükler deposudur. Bundan hayr, iyilik beklenmez. Bunun gıdası kötülük, isyân, inkâr, harâmlar, mekrûhlar, bütün günâhlardır. Allahü teâlâ neyi yasak etti ise, bunların hepsi nefsin gıdasıdır. Bunlar öğrenilecek. Bu gıdalar kesilecek ve zayıflar. Nefsin tasallutundan kurtulan kalbin içine, hemen Allahü teâlânın sevgisi girer. Onun gıdasını kesince feryât eder.
Kolay değildir, ama zamanla olur. Bizden öfkemizin yok edilmesi değil, kontrol altına tutulması isteniyor. (İslâm Ahlâkı) kitâbını defalarca okumalıdır.
İnsanın hâtırına gelebilir. Ama din büyüklerinin kitâbını okumaya devam edersek, cenâb-ı Hak muhafâza eder. Okuyarak, bir araya gelerek hem bilgiler artar, hem de dinimizi muhafâza ederiz. Sonraki gelen âlimler de, (Bizim yolumuz, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitâplarını okumak ve okuduklarımıza, öğrendiklerimize uygun olarak, amel etmektir). Doğrusu budur. Biz biliyoruz, zehabına kapılmamız yanlıştır. İstigfâra devam edeceğiz ve namâzı da terk etmeyeceğiz.
Bunların adı kumardır, hükmü de haramdır. Bu şans oyunları için dînimizin bildirdiği hüküm budur. Bu hiçbir zaman değişmez. (Tam İlmihâl Se’âdet-i Ebediyye) kitâbında geniş bilgi de vardır.
İmam-ı Rabbani "kuddise sirruh" hazretlerinin bir formülü var. Kurtulmak için kurtulanlarla beraber olmak lâzım. Bizim yaptığımız işlerde istesek de, istemesek de riyâ olur. Biz Allah rızası için diye niyet ederiz.
Rüşvet helâl diye hiçbir kitâb yazmıyor. İbni Âbidînde [hanefî mezhebinin temel fıkh kitâbında], (Bir kimse, malını, canını, nâmûsunu korumak için, başka çâresi kalmadı ise, rüşvet verebilir). O ruhsatdır. Bu, helâldir diye anlatılmaz. Orada bir ruhsat var, onun da şartları bildirilmiştir. Alana yine harâm olur, tabiî müslüman ise.
Şirk, şirket kelimesinden türemiştir. Allahü teâlâya ortak koşmak demektir. Mekkeli müşriklerin yaptığı gibi put yaparak, ortak koşulur. Şimdi Hindistanda, Afrikada bir sürü putperetler var. Meselâ, Mekkeli müşrikler Allahın varlığını inkâr etmiyorlardı. Putlar bize, Allahü teâlâ ile aramızda şefâatcı diye bakıyorlardı. Yanî, tam müşrik oluyorlardı. Müslümân olduktan sonra da şirke düşme tehlikesi vardır. Ölünceye kadar bu tehlike hep vardır. Peygamber efendimizin “aleyhissalâtü vesselâm”, (Gizli şirkden sakınınız!) diye bir talimatı vardır. Eshâb-ı Kirâm, (Yâ Resûlallah! Bu gizli şirk nedir?) diye soruyor. (Riyâdır) buyuruyor. İbâdet yaparken, insanların medh-u senâları hoşa giderse, bu ibâdet Allah için değil, insanlar için yapılmış oldu. İnsanlar, Allahü teâlâya ortak koşulmuş oldu. Gizli şirk, buyuruluyor. Onun için çok uyanık ve dikkatli olmak lâzımdır. Bu sebepten dolayı, riyânın ne olduğunu da iyi okumak, iyi anlamak gerekir. Meselâ, Hakîkat Kitâbevinin yayınladığı (İslâm Ahlâkı) kitâbında, riyâ konusu Muhammed Hâdimî hazretlerinin (Berîka) kitâbından alınarak, konmuştur. Çok dikkatli bir şekilde okumamız gerekir.
Her gün yatmadan önce, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin, Hakîkat Kitâbevinin yayınladığı (Mektûbat) kitâbını anlasak da, anlamasak da okumalıdır. Fırsat bulunca, İmâm-ı Gazâli hazretlerinin (Kıyâmet ve Âhıret) kitâbını okumalıdır. Bu kitâplarla bağlantıyı devam ettirecek olursak, ruhumuzu besleriz. Ruhumuzu beslediği için kötü arkadaşlara karşı da mesâfe koymaya başlarız. Meselâ, (Mektûbat)ı okumak,
1- İnsanın ihlâsını artırır,
2- Harâmlara karşı insanı soğutur. Bu özelliği vardır. Bu büyüklerin kitâbını okuyunca kalb, otomatik olarak o zâtların kalbi ile bağlantıya geçer. Dolayısıyla o zâtın kalbindeki nûr, bizim kalbimize akınca, hâtırımıza tövbe istigfâr gelir, ibâdetleri yapma gücü gelir. Yani, çok şeyler olur. Kendimizi bu şekilde koruruz. Âhir zamandayız. Eskiden böyle din büyükleri vardı.
Herhangi biri hakkında görüş belirtirken, onun hakkında kötü düşünmek.
Bu hepimizde var. Nefsimizden kaynaklanıyor. Dînimiz, tenbelliği şiddetle men etmiştir. Çâresi, çalışkan kimselerle berâber olmaktır. İmâm-ı Rabbânî “kuddise sirruh” hazretlerinin bildirdiği formüldür. Gayretli olanlarla beraber olunacak. Yani dînini bilen, seven kimselerle arkadaş olunmalıdır. Tenbellikten kurtulmak için, islâm âlimlerinin kitâpları okunacak, dînini seven kimselerle de beraber olunursa, bu tenbellikten çabucak kurtuluruz.
Yaşlı bir kimse, torunu yaşında, kızı yaşında birisi ile evleniyor. Bunun altında menfaatten başka bir şey olmaz. Böyle güzelliği için, malı için evlenmek hadis-i şerifte men edilmiştir. Osmanlı zamanında ise durum tam tersiydi. Yaşlı bir hanım, çocukları olan bir hanımın kocası vefat edince, sırf Allahü teâlânın rızası için başkasına muhtaç olmasın, iaşesi temin edilsin diye genç bir erkek talip olur, evlenirdi. Aralarında niyetler halis olduğu için muhabbette hâsıl olurdu. Şimdi ise durum tam tersine döndü. Ebu Midyen Mağribi hazretlerinin "Allahü teâlâdan uzaklaştıran şeylere talip olan, talip olduklarından da mahrum kalır, zillete düşer" sözünü burada söylemek uygun olur.
Ehl-i sünnet âlimlerinin kitâblarını çok okuyacağız. Nefse ve şeytana da fırsat vermeyeceğiz.
Hayır, bir mahzuru olmaz. Çünkü tabîî olarak söylüyor. Fakat, dînimizin bir emri var: (Sû'i zan etmeyin, ama başkasının da sizin hakkınızda kötü düşünmesine sebep olacak iş yapmayın, söz söylemeyin!). Başkasının sû'i zannına sebebiyet verecek olur, onun için sakınmalıdır.
Hem o zulmetmekden kurtuldu, hem de insanlar zulmünden kurtuldu. Câizdir, buyuruluyor. Hatta böyle bir zâlimin ölümü üzerine söylenmiş:
(Ne etti kendi rahat, ne âleme verdi huzur.
Yıkıldı gitti cihândan, dayansın ehl-i kubur!)
Hatta hayattayken o zâlimin ölümünü istemek, insanların onun zulmünden kurtulmasını istemek, [bu, baba da olmuş olsa] böyle bir kimsenin ölümünü talep etmek câizdir. Bir de, kendine zulmedenler var. Yanî namâz kılmıyor, ibâdetlerini yerine getirmiyor. Bu, kendine zulmediyor. Esas kitâplarda anlatılan zulüm, bu birincisidir.
Evlenmeniz lâzımdır. Harâma düşmemek için öyle ortamlardan uzaklaşmak lâzımdır. Harâmdan kurtulmak için, harâm işlemiyenlerle berâber olmak lâzımdır. İyi kimselerle berâber olmalıdır. İmâm-ı Rabbânî “kuddise sirruh” hazretlerinin (Mektûbât) kitâbını, bir de İmâm-ı Gazâlî hazretlerinin (Kıyâmet ve Âhıret) kitâbını çok okumalıdır. Bunlar çok okunursa, bir anlık zevk için kendimi yakmıyayım diye düşünür ve uzaklaşırsınız.