-HAYATINDAN KESİTLER-
Hüseyin Hilmi Işık efendi’nin rahmetullahi teala aleyh, sohbetlerinden bazı bölümler:
-620-
-620-
(90 lı yıllarda, bir hanımın hocamıza yazdığı mektubun bazı bölümleridir.)
Pek muhterem hocam,
Sizlere hocam diye hitap ediyorum, çünki sizi kendime rehber edindim. Ve eseriniz Tam İlmihâl Se’âdet-i Ebediyye’yi bir defa okumakla nasiplendim. Bunun neticesinde bilmiyorum size başka nasıl seslenebilirdim? Bir kusurum olduysa affola! Allahü teâlâ sizden razı olsun. Verebileceği, ihsan eylediği en güzel dünya ve ahiret nimetlerini size ve sizin Ehl-i sünnet vel-cemâ’at izinizde gidenlere versin. Yine Allahü teâlâ sizin bu paha biçilmez hizmetlerinize iyi mükafatlar versin. Amin.
Efendim bu da kim demeyin… Söylediğim gibi ben geçen yıl bitirdiğim lise son sınıfta sözde felsefe hocamın rehberliğinde eserinizi ve sizi tanıdım. Ne büyük nimet ki, herkese nasip olmuyor. Haşa övünmüyorum, çok seviniyor ve şükrediyorum. Öyle ki, elinde bu hazine olup da okumadığı için hiç haberdar olmayan bir çok insanı da gördüm. Bunun yanında okumaya bile lüzum görmeden hemen hüküm veren… Ve ayağına gelen fırsatı düşüncesizce görmeyen kör, ahmak, bedbaht, nasipsiz, akılsız vesaire insanları da gördüm…
Af buyurun… Haddim olmayarak bu kadar fazla konuştuğum için özür dilerim. Lakin ben bu eseri öylesine çok seviyorum ki, tarif edilemez bir sevgi, nasıl ben de bilmiyorum. Bildiğim, inandığım ve gurur duyduğum bir tek şey var, o da bu eser sayesinde Müslüman olduğumun bilincine vardım. Vaktiyle istemeden yaptığım günahlarıma tevbe ettim. Yani kısacası, insan, kul olduğumun farkına vardım ve bunun şartlarını yerine getirmeye gönülden karar verdim. Ve bu karar çok sağlam olan bu eserin rehberliğinde olduğu için elhamdülillah benimle bütünleşti. Ayrılmaz bir parça, yemek, içmek hatta bunlardan daha mühim bir vazife oldu benim için. Ne kadar şükretsem azdır. İçimdeki o İslam ateşi bütün ruhumu sarıyor. Maalesef nefsinin isteklerine boyun eğen bedenim ise hâlâ günah işlemeye meyl ediyor. Bundan öylesine nefret ediyorum ki, ruh da bedenle birleştiği, birleşik olduğu için kirleniyor. Ama onu temizlemek böyle bilgi ve sevgi kaynağının yardımıyla oluyor.
Şayet ben bunları bildiğim için değil okuduğum mektubatlardan ve onların yaptığı tesirlerden esinlenerek yazıyorum. Tekrar tekrar cahilce yapacağım hatalarımdan dolayı affınıza sığınıyorum. Ama ben Mektubat okumayı çok seviyorum. Anlayamasam da bereketleniyorum ya, bu da benim gibi garibe yeter.
Ben size biraz kendimden söz edeyim. Ben 18 yaşında liseyi bitirmiş, üniversiteye gitmek için hiç çaba sarf etmemiş genç bir kızım. Sizi ve eserinizi son senede tanıdım ki, bunun kıymetini hamd olsun ki anlayabildim. En çok üzüldüğüm şey bir çok insanın kendini kusursuz bir Müslüman zannedip bid’at ehline, din cahillerinin ve İslam düşmanlarının cazibeli, aldatıcı hilekârlıklarına kanması ve gerçekleri, asıl hedefi görememesi… Oysa bilseler tek kurtuluş yolunun bir çok hazinenin birikimi olan Se’âdet-i Ebediyye kitabının bildirdikleriyle amel ve ibadet etmenin olduğunu…
Bu eşsiz eserde insan bir çok sevgiyi tadıyor. Başta Allahü teâlâ ve Resülü, iki cihan efendisi, Server-i kâinât sallallahü aleyhi ve sellem, aleyhissalatü vesselam, Eshâb-ı kirâm, Ebû Bekir-i Sıddîk, Ömer-ül Fârûk, Osman-ı zinnûreyn ve Ali bin Ebû Tâlip radIyallahü anhüm aleyhim ecmain… Silsile-i âliyye ve ardından rehberimi, mürşid-i kâmilimi, hocasını, ana babası, arkadaş, eş ve dostunu, kalbinde imanı olan bütün mümin kardeşlerimi Allahü teâlânın rızası için bu eseri ve diğer kitapları İslam Ahlakı, Müjdeci Mektuplar, Eshâb-ı kirâm vesaire okumakla tanıyor ve herkesin sevmesini istiyor. Ben nerede onların ismini duysam heyecanlanıyor, mutluluk duyuyorum. Kim onlardan bahsetse o kişiye karşı ilgim artıyor. Çünki ortak bir yönümüz olduğunu düşünerek, belki o da Tam İlmihâl okuyor diyorum. Fakat bir çok insan bundan habersiz. Öylesine bir gafletin içindeyiz ki, dünya sevgisi hemen her yerde hakim olmuş. Oysa biz ne idik ne hale geldik. En çok da ona üzülüyorum ya… Ecdâdımızı kötülüyor, övünmemiz gereken Osmanlıya hayasızca dil uzatıyoruz. Tabii toplum olarak… Ben bunun bilincinde olarak asla ve asla böyle bir şey yapmam. Allahü teâlâ muhafaza buyursun.
Size bu mektubu yazmakdaki maksadım bir sualimin ve haddim olmayarak bazı isteklerimin olmasından dolayı. Sevgili hocam, ben okulu bitirdikten sonra bazı sebeplerden dolayı halimden anlayabilecek insanlarla beraber olabilme ümidiyle köyden şehre geldim ve amcamın yanında kalıyorum. Çünki kırsal kesimler islâmiyyetten daha habersiz. Bir de bu kitapları daha rahat okuyabilme amacıyla geldiğim şehirde çalışmak zorundaydım. Ve şu an Denizli Basma ve Boya Sanayii’nin dikiş bölümünde çoğunluğu kadın olarak ve tesettürümle çalışıyorum.
Ve çok sevdiğim bir arkadaşımın sorunundan kaynaklanan bir sual bu. Bu kız dindar olarak gördüğü bir isteyeniyle ailesinin de isteğiyle nişanlanmış.
İşe nişanlandıktan sonra başladı ve biz bu kızla çok samimi olduk. Dertlerimizi ve sevinçlerimizi paylaştık. Lakin bu kız sonradan öğrendiği bir şey için şimdi çok huzursuz. Nişanlısı mühendismiş. Fakat meslek gereği evden ayrılmak durumu varmış. O da sigortacılık yapacakmış. Yani özel araba, vesaire şeylerin sigortasını yapacak. Ben bu arkadaşıma bir kitabımızı okumasını tavsiye ettim. Nişanlısı ehemmiyet vermeden…………….
Sualim şu; Bu durumda kızın yapması gereken şey ve bahsettiğim bu iş hakkında dinimizin hükmü nedir? Bu işi yapması caiz olur mu?
Sizden bu sualden çok soruma cevap olarak bir mektup yazmanızı arz edecektim. Lakin sizi bu kadar meşgul edip yormak istemezdim. Ancak size güveniyorum… Arkadaşımın bu sorunu çözmesinde yardımcı olmayı çok istiyorum.
Bana göndereceğiniz bu mektubunuzda nasihatlarınızı bekliyor, eğer böyle bir şerefe nail olursam çok sevineceğimi bilmenizi istiyorum Ve size yalvarıyorum. Sizin gibi üstün vasıflı bir insanı dünya gözüyle görmek istiyorum.
Sizin hocanız Abdülhakîm Arvâsî’yi sevdiğiniz gibi ben de çok seviyor, ben de sonsuz alemde sizlerle birlikte olmayı ümit ediyorum.
Sevginin derecesi anlatılmıyor. Daha ne yazayım bilmiyorum…
Özellikle böyle bir cüretkârlıkta bulunarak sizin gibi bir insana yazdığım bu satırlarımda yaptığım bütün hatalarımdan dolayı özür dilerim. Ben Allahü teâlânın emrettikleri dışında sınırlanmış, tek düze, uyulmak zorunda olan belli kuralları hiç sevmem. O nedenle böyle düzensiz ve kötü bir yazıyla size halimi arz ettiğim için tekrar özür dilerim. Maksad halimizi bildirmek. Sizin bunu anlayacağınızı ümit ederek saygısızlık etmek istemediğimi bildirmek isterim. Sonsuz sevgi, saygı, tazim ve hürmetlerimi sunar, tekrar tekrar özür dilerim. Allahü teâlâ hizmetleriniz karşılığı olarak size şehit olarak ölmeyi nasip eylesin.
İnşaallah kıyamet gününde başta Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellemin ve sizin gibi cihat ederken ölen âlimlerimizin şefaatine bizim gibi günahkar ve cahil kulları nail oluruz. Allahü teâlânın rızası ile inşallah….
Pek muhterem hocam,
Sizlere hocam diye hitap ediyorum, çünki sizi kendime rehber edindim. Ve eseriniz Tam İlmihâl Se’âdet-i Ebediyye’yi bir defa okumakla nasiplendim. Bunun neticesinde bilmiyorum size başka nasıl seslenebilirdim? Bir kusurum olduysa affola! Allahü teâlâ sizden razı olsun. Verebileceği, ihsan eylediği en güzel dünya ve ahiret nimetlerini size ve sizin Ehl-i sünnet vel-cemâ’at izinizde gidenlere versin. Yine Allahü teâlâ sizin bu paha biçilmez hizmetlerinize iyi mükafatlar versin. Amin.
Efendim bu da kim demeyin… Söylediğim gibi ben geçen yıl bitirdiğim lise son sınıfta sözde felsefe hocamın rehberliğinde eserinizi ve sizi tanıdım. Ne büyük nimet ki, herkese nasip olmuyor. Haşa övünmüyorum, çok seviniyor ve şükrediyorum. Öyle ki, elinde bu hazine olup da okumadığı için hiç haberdar olmayan bir çok insanı da gördüm. Bunun yanında okumaya bile lüzum görmeden hemen hüküm veren… Ve ayağına gelen fırsatı düşüncesizce görmeyen kör, ahmak, bedbaht, nasipsiz, akılsız vesaire insanları da gördüm…
Af buyurun… Haddim olmayarak bu kadar fazla konuştuğum için özür dilerim. Lakin ben bu eseri öylesine çok seviyorum ki, tarif edilemez bir sevgi, nasıl ben de bilmiyorum. Bildiğim, inandığım ve gurur duyduğum bir tek şey var, o da bu eser sayesinde Müslüman olduğumun bilincine vardım. Vaktiyle istemeden yaptığım günahlarıma tevbe ettim. Yani kısacası, insan, kul olduğumun farkına vardım ve bunun şartlarını yerine getirmeye gönülden karar verdim. Ve bu karar çok sağlam olan bu eserin rehberliğinde olduğu için elhamdülillah benimle bütünleşti. Ayrılmaz bir parça, yemek, içmek hatta bunlardan daha mühim bir vazife oldu benim için. Ne kadar şükretsem azdır. İçimdeki o İslam ateşi bütün ruhumu sarıyor. Maalesef nefsinin isteklerine boyun eğen bedenim ise hâlâ günah işlemeye meyl ediyor. Bundan öylesine nefret ediyorum ki, ruh da bedenle birleştiği, birleşik olduğu için kirleniyor. Ama onu temizlemek böyle bilgi ve sevgi kaynağının yardımıyla oluyor.
Şayet ben bunları bildiğim için değil okuduğum mektubatlardan ve onların yaptığı tesirlerden esinlenerek yazıyorum. Tekrar tekrar cahilce yapacağım hatalarımdan dolayı affınıza sığınıyorum. Ama ben Mektubat okumayı çok seviyorum. Anlayamasam da bereketleniyorum ya, bu da benim gibi garibe yeter.
Ben size biraz kendimden söz edeyim. Ben 18 yaşında liseyi bitirmiş, üniversiteye gitmek için hiç çaba sarf etmemiş genç bir kızım. Sizi ve eserinizi son senede tanıdım ki, bunun kıymetini hamd olsun ki anlayabildim. En çok üzüldüğüm şey bir çok insanın kendini kusursuz bir Müslüman zannedip bid’at ehline, din cahillerinin ve İslam düşmanlarının cazibeli, aldatıcı hilekârlıklarına kanması ve gerçekleri, asıl hedefi görememesi… Oysa bilseler tek kurtuluş yolunun bir çok hazinenin birikimi olan Se’âdet-i Ebediyye kitabının bildirdikleriyle amel ve ibadet etmenin olduğunu…
Bu eşsiz eserde insan bir çok sevgiyi tadıyor. Başta Allahü teâlâ ve Resülü, iki cihan efendisi, Server-i kâinât sallallahü aleyhi ve sellem, aleyhissalatü vesselam, Eshâb-ı kirâm, Ebû Bekir-i Sıddîk, Ömer-ül Fârûk, Osman-ı zinnûreyn ve Ali bin Ebû Tâlip radIyallahü anhüm aleyhim ecmain… Silsile-i âliyye ve ardından rehberimi, mürşid-i kâmilimi, hocasını, ana babası, arkadaş, eş ve dostunu, kalbinde imanı olan bütün mümin kardeşlerimi Allahü teâlânın rızası için bu eseri ve diğer kitapları İslam Ahlakı, Müjdeci Mektuplar, Eshâb-ı kirâm vesaire okumakla tanıyor ve herkesin sevmesini istiyor. Ben nerede onların ismini duysam heyecanlanıyor, mutluluk duyuyorum. Kim onlardan bahsetse o kişiye karşı ilgim artıyor. Çünki ortak bir yönümüz olduğunu düşünerek, belki o da Tam İlmihâl okuyor diyorum. Fakat bir çok insan bundan habersiz. Öylesine bir gafletin içindeyiz ki, dünya sevgisi hemen her yerde hakim olmuş. Oysa biz ne idik ne hale geldik. En çok da ona üzülüyorum ya… Ecdâdımızı kötülüyor, övünmemiz gereken Osmanlıya hayasızca dil uzatıyoruz. Tabii toplum olarak… Ben bunun bilincinde olarak asla ve asla böyle bir şey yapmam. Allahü teâlâ muhafaza buyursun.
Size bu mektubu yazmakdaki maksadım bir sualimin ve haddim olmayarak bazı isteklerimin olmasından dolayı. Sevgili hocam, ben okulu bitirdikten sonra bazı sebeplerden dolayı halimden anlayabilecek insanlarla beraber olabilme ümidiyle köyden şehre geldim ve amcamın yanında kalıyorum. Çünki kırsal kesimler islâmiyyetten daha habersiz. Bir de bu kitapları daha rahat okuyabilme amacıyla geldiğim şehirde çalışmak zorundaydım. Ve şu an Denizli Basma ve Boya Sanayii’nin dikiş bölümünde çoğunluğu kadın olarak ve tesettürümle çalışıyorum.
Ve çok sevdiğim bir arkadaşımın sorunundan kaynaklanan bir sual bu. Bu kız dindar olarak gördüğü bir isteyeniyle ailesinin de isteğiyle nişanlanmış.
İşe nişanlandıktan sonra başladı ve biz bu kızla çok samimi olduk. Dertlerimizi ve sevinçlerimizi paylaştık. Lakin bu kız sonradan öğrendiği bir şey için şimdi çok huzursuz. Nişanlısı mühendismiş. Fakat meslek gereği evden ayrılmak durumu varmış. O da sigortacılık yapacakmış. Yani özel araba, vesaire şeylerin sigortasını yapacak. Ben bu arkadaşıma bir kitabımızı okumasını tavsiye ettim. Nişanlısı ehemmiyet vermeden…………….
Sualim şu; Bu durumda kızın yapması gereken şey ve bahsettiğim bu iş hakkında dinimizin hükmü nedir? Bu işi yapması caiz olur mu?
Sizden bu sualden çok soruma cevap olarak bir mektup yazmanızı arz edecektim. Lakin sizi bu kadar meşgul edip yormak istemezdim. Ancak size güveniyorum… Arkadaşımın bu sorunu çözmesinde yardımcı olmayı çok istiyorum.
Bana göndereceğiniz bu mektubunuzda nasihatlarınızı bekliyor, eğer böyle bir şerefe nail olursam çok sevineceğimi bilmenizi istiyorum Ve size yalvarıyorum. Sizin gibi üstün vasıflı bir insanı dünya gözüyle görmek istiyorum.
Sizin hocanız Abdülhakîm Arvâsî’yi sevdiğiniz gibi ben de çok seviyor, ben de sonsuz alemde sizlerle birlikte olmayı ümit ediyorum.
Sevginin derecesi anlatılmıyor. Daha ne yazayım bilmiyorum…
Özellikle böyle bir cüretkârlıkta bulunarak sizin gibi bir insana yazdığım bu satırlarımda yaptığım bütün hatalarımdan dolayı özür dilerim. Ben Allahü teâlânın emrettikleri dışında sınırlanmış, tek düze, uyulmak zorunda olan belli kuralları hiç sevmem. O nedenle böyle düzensiz ve kötü bir yazıyla size halimi arz ettiğim için tekrar özür dilerim. Maksad halimizi bildirmek. Sizin bunu anlayacağınızı ümit ederek saygısızlık etmek istemediğimi bildirmek isterim. Sonsuz sevgi, saygı, tazim ve hürmetlerimi sunar, tekrar tekrar özür dilerim. Allahü teâlâ hizmetleriniz karşılığı olarak size şehit olarak ölmeyi nasip eylesin.
İnşaallah kıyamet gününde başta Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellemin ve sizin gibi cihat ederken ölen âlimlerimizin şefaatine bizim gibi günahkar ve cahil kulları nail oluruz. Allahü teâlânın rızası ile inşallah….
-devamı var-