Enver abim buyurdular ki;
-124-
(bir 22 nisan sohbetinden…)
Bir mü’min doğru bir sebebe yapışırsa, doğru bir netice alır. Yanlış bir sebebe yapışırsa, yanlış netice alır. Doğruya yanlış diye saldırırsa mahvolur. Yanlışa doğru diye sarılırsa felâket olur. Fakat sebebe yapışırken, doğru veya yanlış sebebi ayırmak çok zordur. Peygamber efendimizin “aleyhissalâtü vesselâm” duası var; “Allahümme erinelhakka hakkan ve erinel bâtıla bâtılan”. Yâ Rabbi bana doğruyu doğru bildir, eğriyi eğri bildir, buyuruyor. Bu, Peygamber efendimizin duasıdır. Dolayısıyla, insanın hayatında çekeceği en büyük sıkıntı; yanlış sebebe yapışıp yanlış netice almasıdır. Peki, doğru sebebe ve doğru neticeye nasıl kavuşulur? Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye kitabında bunun cevabı (formülü) bildirilmiş. Buyurmuşlar ki: İki formül veriyorum. Kim bu iki formülü uygularsa, yaptığı işi doğru da yapsa yanlış da yapsa neticesi doğru çıkar. Öyle bir formül ki mutlaka doğruya götürüyor. Birincisi; yapacağınız her şeyden önce birisini sevindirmek, yani sadaka vermek, sonra dua etmek. Yâ Rabbi ben şu işe teşebbüs etmek istiyorum, beni muvaffak eyle, demek… Birinci sebep budur. İkincisi ise; yetmiş defa “estagfirullah min külli mâ kerihallah” okumak buyuruluyor. Okuduk, sadakayı verdik, duayı yaptık, işe başladık… Olur ya, iflas ettik!.. Hani doğru sebep doğru netice verecekti?.. Büyükler buyuruyorlar ki; Her türlü başarının, her türlü iyi geçinmenin, her türlü rahat ve huzûrun engeli insanın nefsidir. Çünkü nefs, Allaha düşmandır, Peygambere düşmandır, bize zaten düşmandır. İşte insanın dünyada her türlü çektiği sıkıntılar üzüntüler ne varsa, hepsi nefsine tâbi olmasından, yani nefsin engelindendir, buyuruyorlar.
Kâfirlerin başarılı olmasının sebebi sorulduğunda buyuruyorlardı ki; siz başarı diye neyi kastediyorsunuz, rüyadaki başarıdan mı bahsediyorsunuz, hayattaki başarıdan mı bahsediyorsunuz? Rüyadaki başarıdan bahsediyorsanız, ona başarı denmez. Çünkü rüyada insan zengin olur, fakir olur, gökdelen diker, her şeyi yapar. Ama öldüğü zaman, uyanınca gel buraya hesap ver denilecek, bunları ne için yaptın denilecek… O halde siz başarı denilince, öldükten sonra Rabbimin rızasını nasıl kazanırım, bundan Rabbim razı olacak mı diye düşünürseniz, bundan sonra yaptığınız her şey Rabbimizin rızasına uygun olmuş olur. Siz eğer insanlar beğensin, insanlar bahsetsin, zengin olayım, meşhur olayım isterseniz, olursunuz. Ama öldükten sonra başarısız olursunuz. O halde başarı Rabbimizin rızasıdır, öldükten sonra işe yarayandır. Rabbimizin rızası bu iki şartı yerine getirmeye bağlıdır. O halde sadaka verdikten sonra, yapılan dua neticesinde ve yetmiş tane istigfâr okuduktan sonra yaptığınız herhangi bir işte dünya başarısı olsa ne olur, olmasa ne olur. Ama mutlaka bilmelidir ki, bundan Allahü teâlâ razıdır. Çünkü aklımıza göre değil, bildirilen sebebe yapışınca, araya nefsimiz girmediği müddetçe neticesi hep hayırlı olur inşâallah.
Çilesiz hiçbir hizmet olmaz. Bir dâvâ ne kadar çileli ve sıkıntılı olursa, o kadar uzun ömürlü olur. İslâmiyetin başlangıcında çekilen sıkıntılar belli… Peygamber efendimiz aleyhissalâtü vesselâm buyuruyor ki; “Gelmiş veya gelecek bütün insanların çektiği çileden ben daha çoğunu çektim”. İnsanlara bir şey vermek, bir kültür vermek, bir inanç vermek, hizmet vermek, dünyada en zor iştir. Bu vesileyle size iki hatıramı anlatayım……….
-devamı var-
ali zeki osmanağaoğlu
ali zeki osmanağaoğlu