Feridüddin Attar hazretleri “rahmetullahi aleyh” anlatır:
Vaktiyle, bir dergahta hizmet eden talebelerden biri, birgün hocasına dedi ki: “Efendim, zat-ı âlinize elimden geldiği kadar hizmet etmeğe, teveccüh ve muhabbetlerinizi kazanmağa gayret ediyorum. Fakat dergahtaki bazı kardeşlerimiz farklı karakterlerde. Onların davranış ve sözleri beni çok rahatsız ediyor. Bu şeklide birçok kardeşimiz de bazılarından rahatsız oluyor. Bu sebeple dergahtan ayrılmayı düşünüyoruz. Müsaade buyurursanız, dışarıdan hizmete devam etmek istiyoruz”.
Bunu üzerine hocası buyurdu ki: “Evladım, beni iyi dinle! Soğuk bir kış sabahı idi. Her taraf buz kesiyordu. Hayvanlar soğuktan telef olmamak için birbirlerine sarılıyorlardı. Bir kirpi sürüsü de, donmamak için birbirine sarıldı. Az sonra, okları birbirlerine batınca ayrıldılar. Üşüyünce, birbirlerine tekrar yaklaştılar. Oklar rahatsız edince yine uzaklaştılar. Soğuktan donmakla, batan okların acısı arasında gidip geldiler. Nihayet arkadaşının oklarının acısına tahammül edebileceklerini anlayınca birbirlerine sımsıkı sarıldılar ve böylece donmaktan kurtuldular. Yoksa hepsi de donarak öleceklerdi. İşte evladım, sizler de bu dergahta birbirinizin oklarına tahammül ederseniz acı çekersiniz, hatta bu acılar nefsinizi terbiye etmenize faideli olur. Fakat, biz bazı arkadaşlarımızın oklarına tahammül edemeyiz, burayı terkederiz derseniz, dışarıda donar, helak olursunuz. Kararınızı buna göre verin”.
Bu sözleri işiten talebe, arkadaşlarıyla beraber tevbe etti ve dergahta hizmetine devam etti. Ünlü Alman Sosyologu Arthur Shopenhauer, bu kıssayı Feridüddin Attar hazretlerinin kitabından okuyarak, derslerinde misal olarak anlatmıştır.