İbrâhim Edhem hazretleri, bir yemeğe da’vet edilmişdi. Sofrada, çağırılanlardan birinin bulunmadığı söylenince, o ağır kimsedir, denildi. İbrâhim bin Edhem, gıybet edildi, buyurdu ve çıkıp gitdi.
Hasen-i Basrî hazretlerine, birisinin kendisini gıybet etdiğini haber verdiler. Ona bir tabak helva gönderip, (Sevâblarını bana hediyye etdiğini işitdim. Karşılık olarak bu tatlıyı gönderiyorum) dedi. İmâm-ı A’zâm Ebû hanîfe hazretlerine de, birisinin kendini gıybet etdiğini söylediler. Ona bir kese altın gönderip, (bize verdiği sevâbları artdırırsa biz de karşılığını artdırırız) dedi.
Yapılan kötüleme yalan ise, iftirâ ise, zararı söyliyene olur. (Onun sevâbları bana verilir. Benim günâhlarım ona yüklenir) demelidir. İftirâ etmek, gıybet etmekden dahâ fenâdır.
Yanında gıybet yapıldığını işiten kimse, buna hemen mânî olmalıdır. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
“Din kardeşine, onun haberi olmadan yardım eden kimseye, Allahü teâlâ dünyâda ve âhıretde yardım eder.”
“Yanında, din kardeşi gıybet edilince, gücü yetdiği halde ona yardım etmiyen kimsenin günâhı, dünyâda ve âhıretde kendine yetişir.”
“Bir kimse, dünyâda din kardeşinin hakkını korursa, Allahü teâlâ, bir melek göndererek, onu, Cehennem azâbından korur.”