Enver abim buyurdular ki;
Birgün Mübarekler anlattılar, tam onların ifadesiyle söylüyorum; Efendim; evliyalara karşı olan, mürekkep yalamış biri varmış. Bir köyde de, imam, çok evliya bir zât, mübarek bir insan varmış. Ben gideyim, ona bir misafir olayım, onu bir mahcup edeyim, demiş. O köye gelmiş, kapıyı çalmış, misafir olmağa geldim, kabul eder misiniz, demiş. O zât da; estağfirullah, buyurun, demiş. Abdest alıp, yatsı namazına camiye gitmişler. Tabii imam olan bu zât, namazı kıldırmış. Namazdan sonra, bu mürekkep yalamış kişi, imam olan o zat için; daha Fatiha’yı bile doğru dürüst okuyamıyor. Bir de kalkmışlar, buna evliya diyorlar, demiş. Gelmişler, sabahleyin yine abdest alacaklar; fakat çeşme evin içinde değil, evin önündeymiş. Misafir kalkmış, abdest almağa gidecek, bir bakmış ki, koca bir arslan suyun başında yatmış, o mürekkep yalamış kişi gelsin diye bekliyor. Telaşlanmış tabii. O zât; bu telaş niye, demiş. Şu çeşmenin başına bakın, deyince, bakmış ki, koca bir arslan. O zat, sopayı almış; ne işin var senin burada, böyle misafirlerimi rahatsız ediyorsun. Çekil hemen, demiş. Arslan başını sağa sola eğerek, hürmet ve saygıyla oradan ayrılmış. Sonra içeriye girmiş, adam dehşet içinde… Hocam bu nasıl oldu, demiş. Sen benim okuduğum Fatiha ile uğraşacağına, adam ol, demiş. Onun için, kimsenin Fatihası ile uğraşmayalım, biz kendimizle uğraşalım.
ali zeki osmanağaoğlu