Enver abim buyurdular ki;
Dün akşam odun sobasına odun atarken, sobanın içindeki kömürlerin harâretini görerek, Mübâreklere; bu ateşe nasıl dayanılır. Bu insanlar bu ateşe nasıl dayanır, dediğimde Mübârekler, “Efendim, bu ateş Cehennem ateşi yanında hiç kalır. Cehennem ateşinde yanan bir kimseyi dünyâ ateşinin içine koysalar, “Oh burası ne râhat derlermiş” buyurdular. Aman Allah’ım, dünyâ ateşine elimizi uzatamıyoruz. Aklı olana, odun sobasında odunun yanması, ibret olarak yetişir.
Burada bir arkadaşımız var, onu buradan görüyorum. Allah rahmet eylesin, hanımı vefat etti. Hanımı vefat etmeden birkaç sâat evvel, o arkadaş buraya telefon etti. Efendim, bizim hanım çok ağır, ne yapayım, dedi. Ben de Hocamıza telefon ettim, dua ettiler, Allah selâmet-i îmân versin, buyurdular. Bu kadıncağız vefâtından üç-dört dakika evvel, kocasına diyor ki; Şimdi, şu anda, seyyid Abdülhakîm efendi hazretlerini görüyorum. Bana diyor ki; Kızım, korkma ölümden, gözünden çapak alacak kadar duyacaksın, hiç duymayacaksın. Bu abiye, senin hanım ne iş yapardı, diye sordum. Kitâb hizmeti yapanlara yemek verirdi, dedi. Mübârekler buyurdular ki; Efendim, Allahü teâlânın dînine hizmet eden mücâhide bir bardak su veren, asla, ne kabir azâbı, ne ölüm acısı, ne mahşer azâbı, hiç çekmeyecektir. Onlar Arşın altında gölgeleneceklerdir. Niye? Sen dünyâdayken bir mücâhide su verdin. Efendim bu, Kıyâmet ve Âhıret kitâbında yazıyor. İmâm-ı Gazâlî hazretleri buyuruyorlar ki; Bir âlime bir bardak su veren için melekler nidâ edeceklermiş. Ey filân âlime bir bardak su veren, gel. Sana bugün azâb yok. Müjdeler çok. Biz yeter ki, kendimizden vazgeçelim. Bizim için bütün fazîletlere, bütün devletlere, bütün ni’metlere, bütün güzelliklere en büyük engel; bizim kendimizdir, nefsimizdir.
ali zeki osmanağaoğlu