2007 senesi Temmuz ayı idi. Büyük bir salonda bazı gençler haftada bir toplanıyor, onlara Enver abimizden ve Hocamızdan işittiklerimizi anlatmağa gidiyordum. O günlerde özel bazı sıkıntılarımdan dolayı, bu hizmeti zor şartlar altında, fasılasız olarak devam ettirmeğe çalışıyordum. Günlerin uzun ve havanın da sıcaklığından olmalı ki, toplanan arkadaşlarda rehavet başlamış, bazı dünyevi sebeplerle gecikmeler ve fireler başlamıştı. Bu meseleye olan üzüntü, içinde bulunduğum sıkıntılı ruh hali ile de birleşince, bu hizmetin artık yürümeyeceği düşüncesi ile, haftaya ara vereceğimizi, bir müddet iki haftada bir olacağını söyledim. Niyetim, yaz tatili adı altında bu hizmeti bırakmak ve tekrar başlamamaktı. Gece geç vakit, yorgun bir vaziyetde eve geldim, henüz oturmak üzereyken, telefonum çalıyordu. Açtığımda telefondaki ses, Enver abimin sesi idi. Halbuki direkt olarak aramaları âdetleri değildi. Yardımcıları ararlar, Enver abiler görüşmek istiyorlar derlerdi. Bu defa arada kimse yoktu. Bugün gibi hatırlıyorum… Buyurdular ki; “Aliii, seni üzüntülü görüyorum, sevindirmek için aradım, rüyamda Hocamızı gördüm, senden bahsediyorlar, seni anlatıyorlardı, ben de neden acaba Ali’yi anlatıyor diye merakla dinliyordum. Ali’yi seviyoruz, Ali’nin hizmetlerinden razıyız, memnunuz, diyorlardı. Sonra sen geldin, Hocamızın elini öptün, Hocamız da sana sarıldı, beraber gittiniz. Sevindin mi Ali! Dinimize hizmette yaz tatili olmaz, ara vermek yok tamam mı” buyurdular.
Enver abimde insanlara karşı öylesine derin bir muhabbet ve merhamet vardı ki, anlaşılamaz bir sabırla, herkes kurtulsun, ahiretde hiç kimse yanmasın diye fevkalade bir gayretle uğraşırlardı. Bunun için de, her türlü sıkıntıya sabr ederlerdi. Hiç kimsenin, hatta kendisine kötülük yapanların dahi kalbini kırmazlardı. Yetiştirdiği talebelerine de, böyle olmak lazım olduğunu nasihat ederlerdi
Fî emanillah