Huzurpınarı ailesinin muhterem üyelerinin, Cum’a gününü tebrik ederiz, müstecâb dualarınızı istirham ederiz efendim.
Allahü tealaya emanet olunuz efendim
ali zeki osmanağaoğlu
Geçmiş zaman olur ki, hayali cihan değer….
Bâzı hatıralar vardır ki, kalblere nakşeder.
O hatıraları hatırlamak, Cennet hayatı yaşamak gibidir…
Geçen haftanın devamı:
Enver abim, herkese herzaman iyilik ederdi. İnsanların hem dünyalarına hem ahiretlerine faydalı olmağa çalışırdı. “İnsanların dünyalarına hizmet etmek elbette çok kıymetlidir ama ahiretlerine hizmet etmek daha kıymetlidir” buyururlardı. İnsan yetiştirilmesine, insana yatırım yapılmasına çok ehemmiyet verirlerdi. Herkes dünyada ve ahiretde mesut ve rahat olsun, hiçkimse cehenneme gitmesin diye fevkalade gayret ederler, bunun için pekçok sıkıntılara katlanırlardı. Yetiştirdiği gençleri de kendileri gibi yetiştirmeğe özen gösterirlerdi. İnsanlara faydalı olmak, herkese iyilik etmek hücrelerine işlemişti. Dünyanın geçici olduğunu, ahiretin ebedi olduğunu, ahiret için herzaman hazırlıklı olmak lazım olduğunu anlatırlardı. Her sohbetlerinde ölümü hatırlatmak âdet halini almıştı. Ölümü unutmayan insanın ahirete hazırlık yapacağını, hiçkimseye kötülük yapamayacağını anlatırlardı. Talebelerine ve sevenlerine “mutlaka belli zamanlarda biraraya toplanıp kitap okuyun, büyüklerden bahsedin” buyururlardı ve bu şekilde büyüklerin feyzlerinin daha kolay alınabileceğini anlatırlardı. Velhasıl birlik ve beraberliğin temini üzerinde ehemmiyetle dururlardı. İyi insan yetiştirilmesine çok ehemmiyet verirler ve teşvik ederlerdi. Bu hususda başımdan geçen mühim bir hadiseyi anlatmak istiyorum:
2007 senesi temmuz ayı idi. Büyük bir salonda bazı gençler haftada bir toplanıyor, onlara Enver abimizden ve Hocamızdan işittiklerimizi anlatmağa gidiyordum. O günlerde özel bazı sıkıntılarımdan dolayı, bu hizmeti zor şartlar altında, fasılasız olarak devam ettirmeğe çalışıyordum. Günlerin uzun ve havanın da sıcaklığından olmalı ki, toplanan arkadaşlarda rehavet başlamış, bazı dünyevi sebeplerle gecikmeler ve fireler başlamıştı. Bu meseleye olan üzüntü, içinde bulunduğum sıkıntılı ruh hali ile de birleşince, bu hizmetin artık yürümeyeceği düşüncesi ile, haftaya ara vereceğimizi, bir müddet iki haftada bir olacağını söyledim. Niyetim, yaz tatili adı altında bu hizmeti bırakmak ve tekrar başlamamaktı. Gece geç vakit, yorgun bir vaziyetde eve geldim, henüz oturmak üzereyken, telefonum çalıyordu. Açtığımda telefondaki ses, Enver abimin sesi idi. Halbuki direkt olarak aramaları âdetleri değildi. Yardımcıları ararlar, Enver abiler görüşmek istiyorlar derlerdi. Bu defa arada kimse yoktu. Bugün gibi hatırlıyorum… buyurdular ki; “Aliii seni üzüntülü görüyorum, sevindirmek için aradım, rüyamda hocamızı gördüm, senden bahsediyorlar, seni anlatıyorlardı, ben de neden acaba Ali’yi anlatıyor diye merakla dinliyordum. Ali’yi seviyoruz, Ali’nin hizmetlerinden razıyız, memnunuz, diyorlardı. Sonra sen geldin, hocamızın elini öptün, hocamız da sana sarıldı, beraber gittiniz. Sevindin mi Ali! Dinimize hizmette yaz tatili olmaz, ara vermek yok tamam mı” buyurdular.
Enver abimde insanlara karşı öylesine derin bir muhabbet ve merhamet vardı ki, anlaşılamaz bir sabırla, herkes kurtulsun, ahiretde hiç kimse yanmasın diye fevkalade bir gayretle uğraşırlardı. Bunun için de, her türlü sıkıntıya sabr ederlerdi. Hiç kimsenin, hatta kendisine kötülük yapanların dahi kalbini kırmazlardı. Yetiştirdiği talebelerine de, böyle olmak lazım olduğunu nasihat ederlerdi.
Enver abim bizim başımızda hem abimiz, hem babamız, hem hocamız hem rehberimiz, yol göstericimiz, herşeyimizdi.
Hava gibi, ekmek, su gibi her zaman ihtiyaç duyulan bir insandı.
Onun gibi biri gelmesi, yerinin doldurulması mümkün değildir.
Hayat onunla güzeldi.
Haftaya devamı var inşallah.
Fî emanillah.